Onarıcı Adalet ile Tanıştınız Mı?
Kanunlarda suç olarak tanımlanan haksız bir eylemin gerçekleşmesi sonrasında olay, bildiğimiz ceza yargılamasında “Cezalandırıcı Adalet” ile çözümlenmeye çalışılır. Herkes başına gelen olayda kolluk güçlerine veya Cumhuriyet Başsavcılıklarına başvurarak eylemi gerçekleştirenin bulunarak cezalandırılmasını ister. Çünkü yapılan ilk toplum sözleşmesinden beri tüm bireyler kendilerini, kamu düzenini koruması ve işletmesi için oluşturdukları devletin bu düzenin korunması için uyguladığı “ceza” sistemini kabul etmişlerdir. Toplumlarda ilk olarak mutlak cezalandırıcı teori benimsenmiş; “göze göz, dişe diş” olarak özetlenebilecek ve yalnızca yapılan eyleme bir karşılık olarak ceza verilmesi ile başlanmıştır. Sadece yapılan yanlışı cezalandırmaya dayalı bu sistemde cezaların toplum düzenine hizmet etmemesi, cezaların yeni suçların işlenmesini engelleyememesi sebebiyle yeni bir ceza sistemi arayışı başlamıştır. Bu arayış sonrasında nisbi cezalandırıcı teori ile cezaların pozitif (hukuka saygı uyandıran ve bireyleri suç işlememeye motive etmesi noktasında) ve negatif (suç işleyenlerin yeni suçlar işlemesinin engellenmesi ve yaptıkları yanlış davranış ile toplum düzeninin bozulmasına neden oldukları için cezalandırılmaları noktasında) caydırıcı cezalar verilmesi fikri kabul görmüştür. Ancak uzunca bir süre uygulanan bu ceza teorisinin de giderek artan suç oranları, ne yapılırsa yapılsın adaletin tam olarak vicdanlarda sağlanamaması (adli hizmetlerin hızlandırılması için yapılan yeni ve büyük cezaevlerinin, adalet saraylarının çare olmaması) ve en önemlisi suç işleyenlerin ve onların yakınlarının da toplumun bir parçası olduğu unutulmadan modern toplumun ihtiyaçlarına göre yeni bir adalet anlayışının ortaya konulması gereksinimi doğmuştur.
1970’li yıllarda işlenen suç sebebiyle suçun mağduru ve faili arasındaki oluşan maddi ve manevi zararın giderilmesine odaklanan, bu yolla toplumda oluşan zararı da giderirken, suçu ve suçluluğu azaltıp büyük resimde toplum yapısını da onaran bir ceza teorisi olarak Uzlaştırıcı Teori ortaya konulmuştur. Bu teori ile topluma Onarıcı Adalet (Restorative Justice) anlayışı ve Uzlaştırma kurumu sunulmuştur. Onarıcı adalet, yaraların sarılması ve sorunların mümkün olduğunca giderilmesi amacıyla, bir suça karışan kişilerin mümkün olduğunca sürece dâhil edildiği ve tarafların zararlarının, ihtiyaçlarının ve yükümlülüklerinin birlikte belirlendiği ve ele alındığı bir süreçtir. Anglosakson hukuk sistemlerinde ortaya çıkan ancak giderek tüm dünyayı etkisi altına alan bu anlayışla, küçük topluluklardan (Örn. okullardan) başlanarak uzlaşı ile sorunların çözümü ve toplumsal yaşamdaki barışın desteklenmesi de hedeflenmektedir. Ülkemizde 2017 yılında kapsamı genişletilen Ceza Muhakemesindeki Uzlaştırma yanında, Hukuk Yargılamasındaki Arabuluculuk uygulamasının da yaygınlaştırılması çabaları ile hem iyice ağırlaşan adalet sistemimiz hızlandırılmaya çalışılmakta, hem de toplumun bu düzendeki katılımı ve inisiyatif alma payı arttırılmak istenmektedir.
Uzlaştırma sürecinde suça verilecek karşılık, mağdurun uğramış olduğu zararı mümkün olduğu ölçüde gidermeye yardımcı olacak şekilde belirlenmekte; faillerin ise davranışlarının kabul edilemez ve mağdur ile toplum bakımından bazı somut sonuçları olduğunu anlamasına odaklanmaktadır. Mağdurlar, kendi ihtiyaçlarını açıklama ve fail tarafından yapılacak en iyi onarım şeklinin belirlenmesine katılma imkanına sahip olmakta, mahkeme hakiminin verdiğine razı olmak yerine taleplerini özgürce (hukuka ve ahlaka aykırı olmadığı müddetçe) dile getirebilmektedirler. Hem devlet hem de toplumun, bu sürece katkıda bulunma sorumluluğu onarıcı adaletin gerçek anlamda toplumsal yaralarımızın onarılması, iyileştirilmesi noktasında büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki hiçbir hasta, iyileşmeyi kendi motivasyonu ile desteklemediği müddetçe gerçek anlamda şifa bulamaz.
Av. Sinem TOP